PARTIYA DEMOKRAT´A KURDISTAN - XOYBUN

PDK - XOYBUN



NE LOZAN NE DEMOKRATIK CUMHURIYET BAGIMSIZ KURDISTAN !


25.05.2001 / NEZIR ŞEMMİKANLI


Türkiye Cumhuriyeti devletinin Avrupa Birliği (AB) katılım ortaklığı belgesine yanıt olarak hazırladığı Ulusal Program (UP) başlıklı yazılı metin incelendiğinde; ekonominin düzlüğe çıkarılmasında irade kararlılığı gözükmektedir. Ancak, demokrasi ve insan hakları açısından Avrupa Birliği topluluğunun çağdaş ve evrensel ortak değerlerine, Kopenhag siyasi kriterlerine uyum sağlamak şöyle dursun, AB Konseyine anti-demokratik koşullarını dayatma ve sürdürme çabası içindedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Avrupa Birliği üyesi olma isteğinin altında yatan gerçek nedenin, uluslararası alanda siyasi ve ekonomik desteğe kavuşmanın yanısıra, Kurdistan sorununu göçertme, asimilasyon ve entegrasyon yöntemiyle Kürt halkını, ‘ulusal iç çeliski’ sorunu olmaktan çıkarmak için, çağdaş dünyanın desteğini almayı hedeflemektedir. Dolayısıyla, Kürt Ulus’u ile Avrupa Birliği ülkelerini karşı karşıya getirmeyi amaçlamaktadır.

Oysa, Türkiye’de demokrasi ve insan hakları alanındaki baş çelişki, Kürt Ulusal sorunudur. Kurdistan sorunudur. Kurdistan sorunu ulusal düzeyde çözümlenmeden Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üye olarak alınması tarihi bir yanılgı olur. Ulus olarak, Avrupa Birliği ülkelerinin Kurdistan sorununda çok hassas ve dikkatli olacaklarına olan güvenimizi yitirmek istemiyoruz.

AB, Türkiye’nin Birliğe üye olabilmesi için, ulusların kendi geleceklerini özgürce belirleme (Self–determination) ilkesi kapsamında, ulusların siyasal eşitlik egemenliği temelinde, Federal Sisteme dayalı, insan haklarına saygılı, evrensel hukuk kurallarına uygun yeni bir anayasal çerçevede ‘Iki bölgeli ve çok uluslu TÜRKIYE – KURDISTAN FEDERAL CUMHURIYETİ DEVLETİ’nin oluşturulması koşulu dayatılmalıdır.

Kurdistan Isçi Partisi (PKK) görüntüdeki Başkanlık Konseyi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin AB Ortaklık Konseyine yanit olarak sunduğu Ulusal Programa ilişkin, 28 Mart 2001 tarihli Özgür Politika gazetesinde yayınlanan ‘NE SEVR NE LOZAN’ açiklamasında şu görüşler yer almakta;
“Demokratik serhıldanı başlatan halkımız, tarihin tekerür ettirilmesine firsat vermiyecektir. Halkimiz, SEVR Anlaşması’nın öngördügü AYRILIKÇILIĞI reddettiği gibi LOZAN Anlaşması’nın inkarcı ve imhacı karekterini de reddetmektedir…. Partimiz PKK’nin öncülüğünde, Kürt halkı ve ulusal güçleri, hem SEVR hem de LOZAN Anlaşmalarına hayır derken bütün tarafların onayına dayanan yeni bir anlaşmaya ulaşmayı vazgeçilmez görmektedir…..‘Ne İnkar ne Ayrılık, Demokratik Cumhuriyet şiarı Kürt’lerin ulusal programıdır.” denilmektedir. PKK yönetim kadrosu, Demokratik Cumhuriyet sloganının arkasına gizlenerek programa karşı çıkıyor izlenimini vermek istemektedir. Oysa, Uluslaralası alanda Bağımsız Kurdistan Devleti’nin altyapısını oluşturan SEVR Barış Antlaşmasına karşı çıkmakla, TC derin devlet erkinin üniter devlet tezine sahip çıkmakta ve Kemalizmin sözcülüğünü yapmaktadır.

PKK’nin görüntüdeki lideri A.Öcalan ise, 22.09.1999’da İmralı Adasında Devlet Güvenlik Mahkemesine sunduğu yazılı siyasi savunması dikkatlice okunacak olursa, Kürt halkına yönelik uygulanmak istenen komplonun stratejik planı korkunçtur. Okuyalım;

“Bir devletin kendini bağımsız sürdürmesi için bir ekonomiye, dile, toplumsal birliğe, savunmaya ihtiyacı var ki bunu da bir gün bile sürdürecek temeli olmadığı kendiliğinden görülecektir… Bir ALFEBEYE bile sahip olmayan, Kürtler açısından Bağımsız Devlet seçeneği bu anlamda ideolojik bir söylem olmaktan öteye geçmez.”

“FEDERASYON, OTONOMİ gibi seçenekler kismi bir uygulama özelliğine sahiptir. Tarihsel olarakta Kürt Bölgelerindeki Feodalite ve Aşiret düzeni bu uygulamalara alt yapı teşkil edebilir. Özellikle demokrasinin olmadığı, daha eskiden de feodalitenin güçlü olduğu devlet yapılarında aslında yaşanan daha çok Etnik, Aşiretsel Otonomilerdir. Milli özelliği olmadığı gibi, ancak, dar aşiret çerçevesinde geçerlidir. Günümüzde bile Güney Kürtlerinde Bahdinan – Soran ayrımı ve buna dayalı OTONOMİ yapıları bile tam gelişmiyor…..”

“Türkiye’deki Kürt’ler açısından durum daha da önemli farklılıkları önümüze koymaktadır. Lehçe farklılıkları kadar, Kürt – Türk iç içeliği olan bölgelerin durumu, Doğu’daki Kürt nüfusun en azından bir katı kadar Batı’da bulunması OTONOMİ tezinin maddi temelinin elverişsizliğini gösteriyor. Istanbul, Izmir, Adana gibi illerde milyonlarca Kürde FEDERASYON uygulanamaz…....”

“Isyanlar bile Feodal Otonomiler tehlikeye girdiğinde hep sözkonusu olmuştur. Bu anlamda ayaklanmalara özgür iradeli halk hareketleri demek zordur. O aşamaya toplumsal yapı ve zihniyetleri el vermez…..”

“Bölgedeki Etnik Aşiretsel yapı, dini siyasi örgütlülük, ağalık kalıntıları demokratikleşmenin önündeki en önemli engellerdir. Bu yapılar aşılmadıkça, özgür birey ve toplum ortaya çıkmaz. Dolayısıyla ‘Anayasal Vatandaşlık ve Devlete katılım’ gerçekleşmez. Demokrasi adına çok lafazanlık eden bu kesimler, demokrasinin önündeki en büyük engellerdir. Son isyan bu yapıların gücünü oldukça kırdığından demokratik devrim değerindedir……” Bu paragraf, PKK ve HİZBULLAH örgütlerince gerçeklestirilen silahlı eylemlerin, kime yönelik ve hangi ideolojiye hizmet edilmek istendiğine açıklık getirmektedir.

“Doğal Asimilasyon yüzyılardan beri Kürt – Türkü çok yakınlaştırmiş iken inkara, zoraki olana gerek yoktu. Kaldi ki resmi dil olarak Türkçe’nin gelişimi ve kabulü doğaldı. Türkler, Türkiye uluslaşmasının kökeniydi, buna da itiraz olunamazdı ve doğaldı. Devletin temel kurucu gücü olarak başka türlü de olamazdı. Herkesin bu uluslaşmada yerini alması, Atatürk’ün “Ne Mutlu Türküm” demesinin de tarihi anlami buydu… Türkiye’de de ortak bir ulustan bahsetmenin yadırganacak bir yani da yoktur…..”

“Bağımsızlık ve Özgürlük kavramları ayrı devlet anlamında değerlendiriliyor ki buna katılmıyorum. Özgür vatan birliği, bütünlüğü kutsaldır, tartışılamaz. Zorla dayatılsa bile ayrılık kabul edilemez…... Özgür birlikteliği, demokratik birlikteliği vatanımızın bütünlüğünde yaşayabilmemizin en doğal tarzı olduğunda bilinç ve karar gücü haline gelmemiz, en sağlıklı yurtseverlik ve ülküsel bütünlüktür….. Demokratik Çözüm silahlı olarak devreye girmesi gereken bir tarihi anı yaşıyoruz……”

“PKK ayrı bir Kürt devletinden ziyade, açık ve çok net olarak ‘Demokratik Cumhuriyetin’ çagrı ve kurucu gücüdür. Türkiye’yi ‘Misak-ı Milli’ başta ortak bir vatan olarak kabul, hem Kürtler hem Türkler için ulusal yemin olarak kabul edilir. Türk Devleti’nin 1920’lerdeki ‘Kuvva-i Milliye’nin 2000’li yıllara doğru, temelde bir ‘Kuvva-i Demokrasiye’ rolünü PKK ile oynamıştır. Bu bölücülük değil, belki ‘Türkiye ve Türkler’ ile en büyük birlik olma, güçlü olma, yeniden ‘Ortadoğu’dan Kafkasya’ya, Balkan’lara önder olma hareketidir. Özgür birlik dışında bunun yolu yoktur. PKK bir de bunun kanıtlanması aracıdır…” demektedir. Bu paragraf dikkatle incelendiğinde Pan – Türkizm ideolojisi kokuyor.

Öcalan’ın PKK Başkanlık Konseyine gönderdiği İmralı Adası çıkışlı mektubu, Agustos 1999 gün ve 212 sayılı PKK yayın organı SERXWABÛN gazetesinin 12 ve 13. Sayfasında ‘Yüzyılın Savaşları Barışını Arıyor’ başlıklı 10 madde halinde yayınlanan talimatın içeriğine bir bütün olarak bakıldığında ibret vericidir. Kurdistan ve Kürt Ulusu’nun, paylaşımcı ülkelere Entegre olabilme koşullarını hazırlanmasında takip edilecek yol ve yöntemler ile PKK silahlı gücünün Güney Kurdistan’da ki varlık nedenine açıklık getirmektedir. Örneğin, Güney Kurdistan’a ilşkin Talimatın 8.nci maddesini özet olarak okuyalım;

“Irak’taki gelişmeler rejimi de karşıtlarını da demokratik çözüme zorlayacaktır. Dolayısıyla Güneyin parti ve cephe çalişması demokratik gelişmenin motor gücü olacaktir. Klasik Otonomcu yaklaşımın tutmadığı, tutmayacağı görülüyor. O halde çalışmalarınızın önemli fazladan kısmını bu temelde gerek olsa Kürt oluşumunda kesin ağırlık sahibi olmak ve Irak’la bütünlük sözkonusu olduğunda bunu işbirlikçi klasik Otonomcu henedanlarla değil, halkla onların temel haklarının ilkeli savunmasında, örgütlendirilmesinde kullanmalısınız. Güney parti ve cephesi esasta bundan sorumludur….. ”

“Türkiye, Güney Kurdistan’da ki varlığınızı kendisi için stratejik bir tehlike değil, bir güvence olarak görmelidir. Yani oradaki Kürt çözümü ve Irak’taki demokratik gelişme, bunda yeriniz bir güvencedir……Türkiye SEVR yaklaşımından korkuyor. Özellikle bazı Avrupa ülkelerinden bu izlenimi tamamen silmek gerekiyor. Yapılanın LOZAN’ın içeriğini doldurmak olduğu, AB ölçülerine uygun bir Türkiye istendiği inandırıcı biçimde gösterilmelidir. Türkiye ile düşmanlaşma oyunlarına gelinmemeli, buna oldukça dikkat edilmelidir……”

Yukarıda özet olarak aktarılan düşünce, ve ideoloji’yi gerçekleştirmek için silahlı eylem başlatan örgütün adı ne olursa olsun Pan – Türkist ideolojiye sahip Turan (Türk ülkesi) düşü kuran Ittihat ve Terakki Partisini çağrıştırıyor. Bu örgütün adı Kurdistan Isçi Partisi (PKK) olması ve bugün için tabanında Kürt yurtseverlerin bulunması ya da arkasından onbinleri yürütüyor olması, bu gerçeği değiştirmez. Dolayısıyla, böylesi bir parti Kürt ulusunu temsil edemiyeceği gibi Kurdistan’a monte edilmiş yabancı bir örgüt olduğu gerçeğini görmek durumundayız.

Görüldügü üzere, PKK’nin görünürdeki lideri Öcalan ve yönetim kadrosu Demokratik Cumhuriyet kavramının arkasına gizlenerek, TC – Derin Devlet erkinin Kurdistan’da gerçekleştirmek istediği üniter devlet tezi olan Soykırım, Göçertme ve Asimilasyon politikası sonucu, ‘Sömürge düzeninden Entegrasyon düzenine’ geçişi hızlendırmayı amaçlamaktadır.

Bütün dünya ülkelerinin demokrasi ile yönetilmesi ve demokratik Cumhuriyet sistemine ulaşması samimi dileğimdir. Ancak, Kürt ulusu için Asimilasyon ve Entegrasyon bağlamında önerilen ‘Lozan ve Demokratik Cumhuriyet’ Kürt ulusunun proğramı olamaz. Kürt ulusu için asgari program FEDERAL, azami program BAĞIMSIZLIK’tır. Bilinmelidir ki; hiç bir güç Kürt ulusuna kendi tarihi ulusal cografyasında ve ülkesinde Demokratik Cumhuriyet sloganının arkasına gizlenerek doğal asimilasyonu öngören Mülteci politikasını dayatamaz. Bu ideoloji ve düşünce tarzı nereden ve kimden gelirse gelsin kabul edilemez.

Uluslar, nufüs yoğunluğu ya da komşularına bakılmaksızın yasadıkları cografya’da tarihten kaynaklanan ulusal topraklar üzerinde Otonomi, Federal ya da Bağımız Devletlerini kurarlar. Kürt ulusu, ÖZERKLİK ya da OTONOMİ sürecini çoktan aşmıştır. Kürt Ulusu, Ortadoğu cografyasında tarihten kaynaklanan Kurdistan topraklarında inşa edilecek Bağımsız, Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti Devleti’nde özgürce yaşamak istemektedir.

Ulusların kendi geleceklerini özgürce belirleme (Self – determinasyon) ilkesini, Kürt ulusunun vazgeçilmez temel doğal hakkı olduğu gerçeğinden hareketle, TC’nin ‘Misak-ı Milli’ olarak adlandırılan sınırları reddedilmelidir.

Bağımsız Kurdistan Devleti’ni öngören, ancak, TC – Türk Silahli Kuvvetleri tarafından güç kullanılarak uygulanması geçiktirilen ‘SEVR Barış Antlaşması’nın yürürlükte olan 62, 63 ve 64.ncü maddeleri’ Kurdistan cografyası gerçeğine uygun güncelleştirilmek süretiyle, Bağımsız, demokratik ve Laik KURDISTAN Cumhuriyeti Devleti’ni kurmak, Kürt Ulusu’nun olduğu kadar Kurdistan Ulusal Parti’lerinin temel ilkesi ve nihai hedef olmalıdır.







www.pdk-t.dk