ukrayna deport kaldırma, ukrayna deport, ukrayna'da şirket kurma, ukrayna'da oturum izni, ukrayna'da çalışma izni KÖKSAV . KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı . www.koksav.org.tr
Ana Sayfa | Amaç | Faaliyetler | Yayınlar | Arşiv | Hassas Konular | İletişim
Cumhuriyet'imizin 100. yılı kutlu olsun! KÖKSAV
KÖKSAV 32. Yıl
Yeni Yayınlar
KÖKSAV'da Staj
KÖKSAV E-Bülten
KÖK Araştırmalar : KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi

Prof.Dr. Cihat Özönder
KÖKSAV Kurucu Başkanı ve Daimi Onur Başkanımız


KÖKSAV
Koza 1. Cadde 118/12
Gaziosmanpaşa 06670 Çankaya / Ankara
Tel: +90312 232 43 73 | Faks: +90312 231 04 74 |

E-Posta: koksav@koksav.org.tr
Haritası için basınız.


KÖKSAV
Lozan'ın ve Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. Yılı Konferansları

KÖKSAV Yeni!
22 Aralık 2023, Cuma
Saat: 17:00-19:00

Türk Devrimi ve Cumhuriyet:
Millî İktisat Modeli

Doç.Dr. Sadık ERDAŞ
Hacettepe Üniversitesi
Atatürk İlkeleri ve İnkılap
Tarihi Enstitüsü


Yer:
KÖKSAV Koza 1. Cadde 118/12
GOP 06670 Çankaya/Ankara


KÖKSAV
Cumartesi Konuşmaları


KÖKSAV YAYINLARI'ndan
Yeni Kitap

KÖKSSAS: 21

KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Serisi'nin 21. kitabı çıktı:

Gülsüm KİLLİ YILMAZ, Kuzey ve Güneydoğu Sibirya Türklerinin Dil Durumu

Sibirya Türklerinin dil durumu, içinde bulundukları koşulların benzerliği ve farklılığı ölçüsünde az çok birbirinden ayrılan bir tablo sergiler. Bu kitapta Türk dilinin Kuzey ve Güneydoğu Sibirya'da varlığını sürdüren türlerini konuşan nüfusun içinde bulunduğu koşullar, geçmişten günümüze sürdürülen dil politikaları, dillerin yasal konumu, coğrafya, idarî yapı, etno-demografik yapı, etnik ve dil ilişkileri, ağız sistemi, yazı dili geleneği, konuşur sayısı, konuşanların dillerine karşı tutumu ve dillerin işlevleri gibi dil hayatiyetini de doğrudan etkileyen çeşitli değişkenler açısından betimlenmiş, Çarlık Rusyası'ndan bugüne Sibirya'nın asıl sâkinlerine uygulanan çeşitli politikaların günümüze yansımaları değerlendirilmiştir.
ISBN 978-975-7430-39-1
Dağıtım: Siyasal Kitabevi


KÖKSAV YAYINLARI'ndan
Yeni Kitap

KÖKSSAS: 20

KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Serisi'nin 20. kitabı çıktı:

Sabire ARIK, Kuruluştan XVII. Yüzyıla Polonya Tarihi

Bu eser Polonya tarihi üzerine Polonya kaynakları kullanılarak Türkçe yazılmış ilk çalışma olarak karşımıza çıkmaktadır. Kitap Polonyanın ilk kurulduğu yıllardan XVII. yüzyıla kadar gelen tarihî süreci ortaya koymaktadır. Türk-Polonya ilişkileri açısından Polonyayı ve geçirdiği politik süreci Avrupa tarihi açısından çok yönlü olarak ortaya koymaktadır

ISBN 978-975-7430-37-7
Dağıtım: Siyasal Kitabevi


KÖKSAV YAYINLARI'ndan
Yeni Kitap


KÖKSSAS: 19

KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Serisi'nin 19. kitabı çıktı:

Naciye GÜNGÖRMÜŞ, Macaristan'da
Değişim ve Demokrasi'ye Geçiş (1989-2009)
.

Modern Macaristan ve Macarlar hakkında Macarca kaynaklar kullanılarak Türkçede yazılmış ilk araştırma olan eser, 1980'li yılların sonuna kadar bir Doğu Bloku ülkesi olan Macaristan'ın değişim ve demokrasiye geçiş süreci olarak yaşadığı 1989-2009 yıllarına odaklanarak, bu süreç içinde cereyan eden olay ve olgulara yoğunlaşmıştır.

ISBN 978-975-7430-36-0
Dağıtım: Siyasal Kitabevi


KÖKSAV YAYINLARI'ndan
Yeni Kitap


KÖKSSAS: 18

KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Serisi'nin 18. kitabı çıktı:

Seyfi YILDIRIM-Adnan SOFUOĞLU, Siyasî Faaliyetleriyle Osmanlı'dan Cumhuriyet'e İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi

Bu kitap Bizans imparatorluğundan Osmanlı'ya geçen ve günümüze kadar da varlığını devam ettiren Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin siyasî faaliyetlerini konu edinmektedir. Yeni arşiv belgeleriyle de desteklenen kitabın konusu Osmanlı dönemi ve Millî Mücadele yıllarına odaklanmıştır. Kitapta bir yandan İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin Osmanlı devletindeki statüsü değerlendirilirken bir yandan da özellikle Lozan'da aldığı şekil ortaya konulmaya çalışılmıştır.

ISBN 978-975-7430-35-3
Dağıtım: Siyasal Kitabevi


KÖKSAV YAYINLARI'ndan
Yeni Kitap


KÖKSAV TTBAD: 8

KÖKSAV Tengrim Türklük Bilgisi Araştırmaları Dizisinin 8. kitabı çıktı:

Özen YAYLAGÜL, Ebvâb-ı Şifâ, Metin Dilbilimsel Bir İnceleme

Ebvâb-ı Şifâ, Batı Türkçesiyle yazılmış tarihî bir tıp metni olup bu çalışmada metin dilbilimsel olarak ele alınmıştır. Kitap, Giriş kısmından sonra yer alan üç bölüm ve bir de kavramlar dizini içermektedir. Birinci bölüm dilbilimcilere hitap eden bir bölüm olarak tasarlanmıştır. Bu bölümde, Ebvâb-ı Şifâ metin dilbilimsel kuramlar ışığında incelenmiştir. İkinci bölüm filologlara hitap etmektedir ve metni içermektedir. Üçüncü bölüm ise, tıp adamlarına ve konuyla ilgili diğer kişilere hitap etmektedir ve metnin Türkiye Türkçesine çevirisini içermektedir.

ISBN 978-975-7430-38-4
Dağıtım: Siyasal Kitabevi


KUT KAYA SANATI GRUBU

 

 


KÖKSAV içinde ara:


 


KÖKSAV 100. Yıl Konferansları - Doç.Dr. Sadık ERDAŞ - 22 Aralık 2023


Dr. Arif ACALOĞLU 16 Kasım 2023

KINAMA


Dr. Babek ŞAHİD,

Üç aya yakın bir süredir İran’ın birçok şehrinde rejim karşıtı protestolar gerçekleşmektedir. İran Polis Teşkilatına bağlı İrşat Devriyesi tarafından 13 Eylül 2022 tarihinde Tahran’da zorunlu başörtüsü yasasına tam uymadığından dolayı gözaltına alınıp 16 Eylül’de karakolda vefat eden Mehsa Emini ismindeki genç bir kızın, polis tarafından gördüğü muameleyi protesto etmek amacıyla başlayan protestolar, üç aydır İran sokaklarını rejimin devrilmesini talep eden göstericilerin gövde gösterisi yaptığı alana dönüştürmüştür. Bu gösteriler hem ileri sürdüğü söylem, hem sahaya yansıttığı eylem hem de desteğini alabildiği siyasal ve toplumsal aktörler açısından İslam Cumhuriyeti’nin son kırk sene tarihinde benzeri az görülmüş bir ayaklanmadır ve İran siyasetini geri dönüşü zor olan yeni bir sürece sokmuştur. Başka bir deyişle bundan sonra İran’da ne olursa olsun hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır! Fakat bu yeni sürecin özellikleri nelerdir ve son kırk senede İran’da yaşanan protestolarla hangi açıdan farklılıklar göstermektedir? "Güney Azerbaycan Türklerinin bu protestolara yaklaşımı nasıldır?" ve "İran’ın yakın geleceğinde Güney Azerbaycan’ın siyasi geleceğiyle ilgili hangi senaryolardan söz edilebilir?"soruları üzerinde hem İran toplumu, hem Güney Azerbaycan’ın geleceği hem de bölge siyaseti açısından durulması gerekir. Bu yazıda bu sorulara yanıt aranırken İran’ı nasıl bir gelecek beklemektedir sorunsalı üzerinde durulmuştur.

Tamamını okuyunuz >>
(PDF)




30 Ağustos 2016 Zafer Bayramı - KÖKSAV

Saddam döneminden bugüne kadar bir varlık mücadelesi veren ve sürekli zulme maruz kalan Irak Türklerinin en iyi ve güvenli bir biçimde varlıklarını sürdürebilmeleri, devletler ve uluslar arası hukuka uygun olarak meşru varlıklarının teminat altına alınması tıpkı Kıbrıs Türklüğünde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin birinci öncelikli vazifesi olmakla birlikte, Irak Türklüğü ile gerektiği biçimde ilgilenilmemiş, Irak’taki Türkmen nüfusun meşru ve hukukî hakları bugüne değin gerektiği gibi savunulamamıştır. Öyle ki, Irak Türklerinin kaderi ABD’nin işgali ile devletleşme yolunda hızla ilerleyen Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi’nin eline dahi bırakılmıştır.
Bu tarz bir siyasetin sürdürülmesinin sonucu, yalnızca Irak'ta Türk varlığının yok olup gitmesi olmayacaktır. Bu tarz bir siyaset Devletimizin - Balkanların uçlarından Orta Doğu'nun nerede ise tamamını içine alarak, çekilerek geldiği vatan topraklarında bıraktığı soydaşlarıyla çizdiği, bölgesinde ve Dünyada büyük bir üstünlük ve avantaj da sağlayan görünmez sınırlarının daralıp küçülmesi anlamına da gelmektedir. Bu moral üstünlüğün verdiği gücün, Irak Türklüğünün Türkmeneli’nde meşru ve hukukî varlığına yönelik olarak Devletimizce yeterince değerlendirilemeyişi, Bölge ülkeleri kadar büyük emperyalist ve yayılmacı güçlerin de ülkemize ve bölgeye dair kötü emellerini pekiştirmekte, Irak Türklüğünü ise her geçen gün daha çaresiz bir konuma itmektedir. Pek iyi bilinmektedir ki, PKK ve IŞİD başta olmak üzere terör örgütlerinin de ilk hedefledikleri unsur da olan Irak Türklüğünün zayıflatılması ve yok sayılıp yok edilmek istenmesinin arka planında Devletimizin ve Milletimizin zayıflatılması ve yok sayılıp yok edilmek istenmesi vardır.

Tamamını okuyunuz >>


30 Ağustos 2016 Zafer Bayramı - KÖKSAV

Özellikle son 25 yıl içinde inananlarında daha etkili ve sonuç alıcı bir istismar aracı olduğu test edilerek anlaşılan, Türklerin de 1000 yıldan fazla bir zamandır inandıkları İslâm dini, hiç biri Müslüman olmayan bu 'üç Dünya gücü'nün kaldıracı, daha doğru olarak yok etme aracı olarak kullanılıyor. Müslüman toplumlar, din temelli cemaatleşmeler ve etnik temelli ulus-altı unsurlara bölünerek gönüllü veya zoraki birbirleri ile bu güçlerden bir veya birkaçının veya her üçünün de ittifakı ile açık ya da örtülü destek alarak savaşan düşmanlar hâline gelirken, vatan toprakları ise savaş ve karmaşanın hüküm sürdüğü 'müdahaleye hazır' alanlara dönüşüyor. Müslüman toplumların vatan topraklarındaki savaş ve kaos ortamlarından çıkar sağlamanın 21. yüzyıldaki modern görünümü böyle cereyan ediyor.

ABD'nin işgali altındaki Türkistan'ın güneyi ile Çin'in işgali altındaki Türkistan'ın doğusu, Türkistan'ın kalan kısmında son yirmi beş yıldır Birleşmiş Milletler'de bayrakları dalgalanan Türk Cumhuriyetlerini de kapsayarak 'Uluğ Türkistan'ın tamamının yeni bir paylaşmanın müdahale alanı olarak seçildiği gün geçtikçe netleşiyor. ABD'nin başını çektiği Batılı 'Koalisyon'un, Rus ve Çin kiliselerinin çanları bu kez Türkistan'ın doğusu üzerinden bütün Türkistan için çalınmak isteniyor.

Tamamını okuyunuz >>
(PDF)


30 Ağustos 2016 Zafer Bayramı - KÖKSAV

Irak devletini Barzani yapılanması temsil etmemektir. Irak toplumunu da yalnızca Barzani, Talabani, Zebari aşiretleri oluşturmamaktadır. Irak devletinin İngiliz manda rejiminden kurtulduğunda, 1932 yılında Cemiyeti Akvam'a (Milletler Cemiyeti) verdiği, Irak toplumunu oluşturan unsurların Arap, Türkmen ve Kürtlerden ibaret olduğunu ilân eden memorandumu hâlâ geçerlidir ve Irak devletini bağlamaktadır. Türkiye'nin Misak-ı Millî sınırlarından hangi şartlarla vazgeçtiğini hukukçularımız ve siyasî tarihçilerimiz kadar, milletimiz de bilmektedir. Bu şartların çiğnenmesi ise, devletimize, dün Kıbrıs'ta Rum zulmüne ve katliamına uğramış olan geride bıraktığımız soydaşlarımızın korunması için üstlenmiş olduğu yükümlülük ve sorumluluklar kadar, bugün yok olmanın eşiğine gelmiş Irak'ın aslî unsuru Türkmen soydaşları için de aynı ağırlıkta bir yükümlülük ve sorumluluk yüklemektedir.
Sonuç olarak, bugün Orta Doğu’da Türkiye’nin Ulusal Güvenliğini doğrudan ilgilendiren kuzey Irak, birinci öncelikli özellik taşımakta ve Türk milletinin ayrılmaz bir parçası olan Irak Türklüğünün ve Türkmeneli'nin varlığının en güçlü bir biçimde korunmasını garanti altına alacak her tür tedbirin planlamasının acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir. Zira bugün devletimizin siyasetini dikte edenler veya edecek olanlar ne FETÖ, PKK-PYD ve IŞİD terör örgütleri, ne onların içerideki ve dışarıdaki uzantıları, ne de bu terör örgütlerini kendilerine hâkimiyet alanı açıcı bir piyon olarak kullanmayı sürdürerek terörist devletçikler kurmaya ısrarlı ve kararlı görünen devletlerdir. Türkiye'nin Ulusal Güvenliğini ve Ulusal Çıkarlarını ve hiç şüphesiz Irak ve Suriye Türkmenlerine karşı olan tarihsel yükümlülüğü ve sorumluluğundan doğan meşru ve hukukî haklarını uygulayacağı siyaseti dikte edecek tek merci, yalnızca Türk milletidir.

Tamamını okuyunuz >>
(PDF)


30 Ağustos 2016 Zafer Bayramı - KÖKSAV

Mete’nin, büyük bir askerȋ felsefenin kurucusu olduğunu zaman ispat etti. Türk ordusu, Mete’nin prensiplerine sadık kaldığı müddetçe yenilmedi, yenilse de hemen toparlanmasını bildi. Mete’nin prensiplerinden uzaklaşınca bozgunlar kendini gösterdi.
Askerlik, fedakarlık ve feragat mesleğidir. Asker, şahsi kaprislerinden de feragat edecektir. Kumanda aldığı zaman bunu kayıtsız şartsız uygulayamayan insan, asker olamaz. Bu itaatta eşsiz bir güzellik vardır. Hoşuna gitmeyen şey karşısında herkes direnir. Bunu, en seviyesiz insan, hatta hayvan da yapar. Fakat hoşuna gitmeyi düşünmeden; zevkini, arzusunu, fikrini büyük bir prensip uğruna feda edebilen insan, en üstün insandır. Tarihimizde, disiplinin bozulduğu zamanların cezasını bozgunlarla ödedik. Son devrimizde ise, disiplinsizlikten başka yeni bir mikropla zehirlendiğimiz oldu: Siyaset! Bunun nasıl bir mikrop olduğunu ve neye mal olabileceğini Balkan Savaşı göstermiştir. Bütün dünyanın, Balkanları birkaç ayda perişan edecek sandığı Türk ordusu, subay kadrosuna giren siyaset mikrobu yüzünden korkunç bir bozguna uğradı. Siyasetin, nasıl kemirici bir mikrop olduğunu anlamak için 1913’te Balkanlılara yenilen bir ordunun, 1914-1918’de İngiltere ve Fransa gibi o zamanın şampiyonları karşısındaki şerefli ve destanȋ savaşlarına bakmak yeter.
Tamamını okuyunuz >>
Rusya Federasyonu'nda Anıtlar, Tarih ve Vatan Severlik: Kuzeyin Geyik Yetiştiricileri ve Tuvalar

"15 Temmuz 2016 İşgal Denemesi" önümüzdeki günlerde, Türk milletinin vereceği karar ne olursa olsun, bu kararın ertesinde Devletini yönetenlerin ve yönetmeye talip olanların takınacağı tutum ve izlemek zorunda kalacağı siyasetin karakterini çoktan belirlemiştir. Çünkü adı "Türk" olan "bu millet", köleleştirilmiş Amerikancı "yerli" işbirlikçilerin 15 Temmuz 2016 İşgal Denemesini kanıyla püskürterek, millet yapısını bozan ve hasta eden her tür dinî ve etnik cemaatleşmelere, bölücülüğe karşı olduğunu çok açık bir biçimde ilan etmiş, devletini ve onu yönetenleri ve yönetmeye talip olanları çok net bir biçimde uyarmıştır.
Bu uyarıyı görmezden gelecek olanlara, yok sayıp unutacaklara, Türk milletinin ve Türk devletinin hayatiyetini zayıflatmaya devam edip "yeni şeyler"e yeltenecek olanlara, Atatürk'ünün önderliğinde felsefesini belirleyerek kurduğu Son Devletinin değişmez kurucu ilkelerini değiştirmek ve ona aykırı davranmak için fırsat kollayanlara, Türklüğün sarsılmaz iradesi ile çelikleşen "Millî İstiklâl Mücadelesi" ruhunun her tür tehdit ve tehlike anında kuvveden fiile geçirilebildiğini, akıllarında tutmalarını tavsiye ederiz.
Tamamını okuyunuz >>
(PDF)


Rusya Federasyonu'nda Anıtlar, Tarih ve Vatan Severlik: Kuzeyin Geyik Yetiştiricileri ve Tuvalar

Bilindiği gibi Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin 31 Ekim 2016 ‘da Astrahan'da yapmış olduğu toplantıda yeni yılı Rusya Milleti yılı olarak ilan etmiştir. Uzun zamandan beri bu konu Rusya Federasyonu'nda gerek bilim insanları gerekse toplumun ileri gelenleri tarafından tartışılmakta idi.
Rusya Federasyonu'nda artık zorlayıcı bir unsur olarak ortaya çıkan ortak kimlik sorunu  “Rusya Milleti”, farklı etnik kökenlerden gelen çeşitli gençlik örgütlerinin liderlerinin katılımı ile 13 Şubat 2017 günü V. Zorin’in yönetmiş olduğu Millî Soru “Natsionalnıy Vopros” isimli programın 39. bölümünde tartışılmıştır.
Bizce –Rusya Milleti- düşünsel felsefî bir proje olarak algılanmalı ve günümüz Rusya Federasyonu kimlik politikalarını anlamada bir husus olarak takip edilmelidir.  

Tamamını okuyunuz >>
(PDF)


Rusya Federasyonu'nda Anıtlar, Tarih ve Vatan Severlik: Kuzeyin Geyik Yetiştiricileri ve Tuvalar

Türk Dünyası yalnızca Asya kıtasının kalbi değildir. Sinir uçları Avrupa’nın içlerine kadar uzanır. Onun tarihî coğrafyasının verdiği bu özelliği Dünyamızın geleceğini de belirleyecek kadar hayatî bir değere sahiptir. Dünya, son yirmi yılını, geleceğine hükmetmek isteyen devletlerin ve toplumların çoğu çoktan çöplüğe atılmış, moral ve ahlakî ilkeleri değil yalnızca, tarihin nasıl ve neye göre işlediğini, ilerlediğini hiçe sayan proje uygulamalarıyla, denemeleriyle geçirmiştir.Proje uygulama alanlarının, Türk Dünyasının da içinde olduğu alanlar olduğunu tekrarlamaya gerek yoktur. Yeni güzergâhların da ilavesiyle “İpek Yolu”nun yeniden inşası projesinin modern çağın türlü “ipekleri”nin bu yollarla taşınması keyfiyetinden başka bir şey olmadığını söylemek de bir yenilik değildir. Burada bizim için önemli olan Türk Dünyasının, iştah kabartan zengin kaynaklarının akışının sağlanacağı bir yoldan ibaret olmadığının nasıl gösterileceği, bu zengin kaynaklara sahip olanların açık dünyaya bunu nasıl idrak ettirebileceği meselesidir. Bu mesele, ancak Türk Dünyasının yalnızca bir zengin kaynaklar dünyası olmadığı, önce bu kaynaklara sahip olanlar tarafından idrak edildiğinde çözülecektir.

Tamamını okuyunuz >>
(PDF)


Rusya Federasyonu'nda Anıtlar, Tarih ve Vatan Severlik: Kuzeyin Geyik Yetiştiricileri ve Tuvalar

Her ne kadar günümüz Rusya Federasyonu'nda millet kavramı hususunda yukarıda belirtildiği üzere Alman ekolü hâkim olsa da özellikle dağılma sonrası dönemin sosyal, politik ve ekonomik zorunlulukları neticesinde Rusya Federasyonu elitinin bir kısmı millet olgusunun tanımlanması konusunda farklı bir yaklaşım sergileyerek Fransız modeli çerçevesinde farklı bir tutum sergilemeye başlamışlardır.
Rusya Federasyonu'nun kendine has şartları ile birleşen ve vatan severlik üzerine inşa edilmeye çalışılan kendine özgü bu anlayış pek çok farklı faaliyette olduğu gibi kendisini yeni yapılan İkinci Dünya Savaşı (Büyük Vatan Savaşı) anıtlarının inşasında da göstermektedir.
Toplumsal hafızayı güçlendirmek için yapılan bu yapıların durumlarına daha yakından bakarsak öncelikle karşımıza Tuva ve Kuzeyin Geyik Yetiştiricileri olmak üzere iki farklı örnek çıkmaktadır. Bir önceki Büyük Vatan Savaşı anıtlarından farklı olarak bu projelerde öne çıkarılan unsur salt bir Büyük Vatan Savaşı anıtının ötesinde bu savaşta savaşan etnik gurupların tarihî ve etnografik özelliklerinin  bu Büyük Vatan Savaşı ile görece daha bütünleşmiş olmasıdır.

Tamamını okuyunuz >>
(PDF)

KÖKSAV - Hakimiye Kayıtsız Şartsız Milletindir! 24 Temmuz 2016


Türk milleti ve onun Atatürk'üyle birlikte kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 15 Temmuz 2016 günü, sonuna yaklaşıldığı anlaşılan uzun vadeli bir projenin "silahlı işgal denemesi" olarak belirlenmiş bir eylemini idrak etti. Türk milleti, bu silahlı işgal denemesinin faillerinin dâhilî bedhahlar olduğunu bir kez daha ölümüne gördü, yaşadı.

"Üst akıl" etiketiyle tanımlanan emperyalist projenin yürütücüleri ve elemanları ile içeriden ve dışarıdan dost ve düşman bütün seyircileri, 15 Temmuz 2016 günü ülkemizde yaşananlardan çıkardıkları en önemli sonucun, birkaç onyıldır Allah ile aldattıklarını sandıkları ve kıvama geldiğini düşündükleri Türk milletinin "vatansız"lara verdiği cevabın bir yüzyıl önceki gibi olduğunu, "aptal" ve "barbar" Türklerin her şart ve ahval altında şiarlarının bağımsızlık olduğunu, ezelden beridir hür yaşadıklarını dosta düşmana ilan eden bir şiiri istiklal marşlarına güfte yapmaktan ibaret olmadığını, devletli millet olduğunu bir kez daha not etmek zorunda kaldılar.

Şimdi Türk milletine ve onun kendi dünyasının batısını tutan, kendi millî iradesi ile belirlediği ilke, kural ve değerlerle kurduğu devletine düşen, dâhilî ve hâricî bedhahları karşısında her zamankinden daha uyanık, daha kararlı ve daha şuurlu durmak, sahip olduğu kudretin bizzat kendisi olduğunu bilmektir.

3000 yıllık devletli Türk milleti, bugüne kadar edinmiş olduğu engin tecrübesi ile bir kez daha göstermiştir ki, Türk varlığı gelecek binyıllara da "köle" veya "kurban" değil, devletli millet olarak ilerleyip uzanacaktır. Bunun en yakın delili ise, Türk milletinin varlık mücadelesi tarihine yazdığı 15 Temmuz 2016 tarihi olmuştur.

Ne mutlu Türk'üm diyene!

KÖKSAV
24 Temmuz 2016


Tarihsel Planda Moğol Milliyetçiliği ve Günümüzde Yükselen Moğol Neo-Nazi Gençlik Hareketi

Moğol milliyetçiliğinin tarihi dinamikleri her ne kadar farklı aktörlerce farklı amaçlar için kullanılmış olsa da, jeopolitiğin bir sonucu olarak Çin ile yıllarca iç içe yaşayan Moğollar açısından Çin, Moğol milliyetçiliğinin ateşlenmesinde ve yönünün belirlenmesinde oldukça önemli bir iç faktördür. Öyle ki, Çin – Moğol ilişkilerinin karakteristiği farklı dönemlerde ortaya çıkan Moğol hareketlerinin yönünü de belirtmektedir. Örnek olarak, 1911 yılında Çin’in saldırgan politikasına karşı Çin’den kurtulmak isteyen Moğollar, 1919 yılında Çin tehlikesine karşı Rus desteğini kaybetmemek için Rusya’nın toprak bütünlüğünü bozacak Büyük Federe Moğol devletine destek vermemişlerdir.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Moğollar Çin’i kendilerini hapsetmek isteyen bir güç olarak algılamaktadırlar. Bu algı Çin’in Moğolistan’daki ekonomik ve demografik varlığı ile de zihinlerde gerçeklik kazanmaktadır.

Tamamını okuyunuz >>
(PDF)
Ulusal Güvenlik - Ulusal Çıkar - Uluslararası İlişki : Irak Türklüğü

Irak Türklerinin genel Türklük nezdinde asla kabul edilmeyecek şu andaki vaziyetine Türk siyasetçilerinin buldukları hal çaresine bakılacak olursa, onlar için ya güvenlikli alanlar oluşturulması ya da yedirilip içirilmesi, giydirilmesi ve ceplerine biraz da harçlık olsun diye para toplanıp gönderilmesi yeterli. Hükümetinki ise yıllardır belliydi ve Irak Türklüğüne izledikleri bilinçli siyasetin arzuladıkları ve hedefledikleri sonuçlarını artık almaya başlayacaklarını yüksek sesle ifade ediyorlar. Sessiz devrimciler, şimdi Irak Türkü Musul’da, Telafer’de, Kerkük’te, Tuzhurmatu’da, Erbil’de; yani kısaca Türkmeneli’nde ölürken ses çıkarmadan öl diyorlar. Sessiz ölüm...
Irak’ı Türkiye’den önce kendilerine yurt yapıp, üstelik kesintisiz 1000 yıl yönetenlerine; Irak Türklüğüne “Büyük İstikrar”ın oyuncularının biçtiği rol sessizce ölmek. Bu sessiz ölüm senaryosunda Irak Türklüğünü, Kürtlere muhtaç etmek ve ekonomik çıkar birlikteliğinde “ortak” olmaya zorlamak gibi Türk Tarihinde şimdiye kadar görmediğimiz sinsi bir plan da yer almakta. Ancak şüphesiz “Büyük Oyunu” kurup kendilerini Dünya’nın efendileri sananların, bu “Büyük Oyun”un muhtelif senaryolarında “Türk’e kefen biçmenin” sonuçlarını da hesaba katarak oynayacak kadar “zeki” olduklarını düşünmek isteriz.

Tamamını okuyunuz >>
(PDF)



Ulus-devletçi olmayı sürdürmek isteyen modern milliyetçi Türkler ile şehir-devletçi olmak isteyen din ve şehir milliyetçileri arasındaki mücadele nasıl biter?

F. Sema Barutcu Özönder, Prof.Dr.
KÖKSAV Bşk.

30 Mayıs 2014

Türkiye, son günlerde 12 yılda gerçekleştirildiği ifade edilen bir “sessiz devrim”in sonuna yaklaştığımız izleniminin verilmeye çalışıldığı bir ortamı yaşıyor. Hatta yaşanan kaotik görünümün bundan kaynaklandığını söyleyen “sessiz devrimci”ler bile var. “Sessiz devrim”in hedefinin “yeni Türkiye” için “Türkiye” olduğu itirafını da yüksek seslerle artık “yeni Türkiyeci”lerden duymaya başladığımıza göre, “Sessiz Devrim”le Türkiye’nin nelerinin devirilip eskiye karıştırıldığı sorusunu sormamız gerekse de, Türkiye ve devrim sözcüklerinin “yeni” ve “sessiz” niteleyicileri ile birlikte söylendiğinde hemen çağrışan “eski” ve “gürültülü” karşıtları, Türkiye’nin de devrim’in de bu iki sıfatını boşa çıkarıyor. 

Tamamını okuyunuz >>

PDF olarak okuyunuz >>


Soma 2014

 

Adım Adım Bugünlere Geldik!

F. Sema Barutcu Özönder, Prof.Dr.
KÖKSAV Bşk.

10 Haziran 2013

Türkiye’de son on yılı hazırlayan olay ve olgular, öne çıkan/çıkarılan figürler ile görünürdeki ulusal, uluslar arası ve uluslar üstü her tür kurum ve kuruluşların temsiliyetlerinin konum ve niteliği, işlev ve etki güçleri dikkate alındığında, Türkiye’nin nasıl ve niçin kitlesel hareketlerin alanı haline geldiğinin mükemmel bir değerlendirmesini yapmak henüz erken gibi gözükse de, amaçlanan muhtemel sonuçları açısından son birkaç gündür yaşananlar konuyu az-çok daha belirgin hale getirmiştir. 
Tamamını okuyunuz >>

PDF olarak okuyunuz >>


KÖKSAV 7 Mayıs 2013, Hassas Konular


ABD'nin güvenlikten sorumlu danışmanı olan (2001-2005), ve sonradan Bush yönetiminin Dışişleri Bakanı (2005-2009) Condoleezza Rice, 7 Ağustos 2003 tarihli Washington Post gazetesinde yayımladığı “Transforming The Middle East (Ortadoğu'yu Dönüştürmek)” başlıklı yazısında, Ortadoğu’da bulunan 22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de bunların içinde olduğunu vurguladı.
Bu gelişmeden bir yıl sonra proje el-Hayat gazetesine sızdırıldı. Hem bölgeden hem de bölge dışından gelen tepkiler üzerine, ABD hemen taktik bir geri adım atarak Haziran 2004 başında Gürcistan'da yapılan G-8 zirvesinde, önce projenin adını Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika (GOKAP) olarak değiştirdi, ardından bölge ülkelerine her hangi bir proje empoze etmek istemediğini, bunun bölgenin iç dinamiklerinden kaynaklanması gerektiğini ve gönüllülük esasına dayanarak bu projede kendisinin yardımcı bir rol üstlenebileceğini söylemek zorunda kaldı.
Projenin eşbaşkanlarından biri olan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı R. Tayyip Erdoğan ABD Başkanı George Bush ile Beyaz Saray Oval Ofis'te bir görüşme yaptı.
Görüşmede Başbakan Erdoğan'a Geniş Ortadoğu Projesi'ne verdiği güçlü destek dolayısıyla memnuniyetini belirten Bush, "Türkiye'nin demokrasisi, Ortadoğu'daki insanlar için önemli bir örnek. Ben de Erdoğan'a bu yöndeki liderliği için teşekkür etmek istiyorum." diye konuştu. Ayrıca ABD Başkanı, Erdoğan ile görüşmelerinde Türkiye ve Amerika'yı ilgilendiren dış politika konularını ele aldıklarını, bunların arasında en önemlilerinden birinin İsrail ile yan yana barış içinde bir Filistin devletinin kurulması konusu olduğunu söyledi. ABD yönetiminin bölgeyi yeniden dizayn edilmesinin arkasında iki temel hedefi vardır. Bunlardan ilki; İsrail'e komşu olan devletleri etnik, mezhep ve din bazında küçük devletçiklere bölüp ardından bu devletleri neo-liberal sistem ve kuralları olan ülkeler haline getirmek, ikinci temel hedef ise; Türkiye – Kürdistan konfedere devleti ile Ürdün – Batı Şeria konfedere devletini kurmak.
Tamamını okuyunuz >> (PDF)


 

Avrupa Birliği'nin Onayıyla
Suriye Kürtleri Petrollerini Satmaya Hazırlanıyorlar

Casım Özbayatlı
6 Mayıs 2013

Beşar Esad Suriye'nin kuzey bölgelerinden askerini çekmesiyle birlikte Kobani, Amude, Efrin, Terbaspi, Aynel Arap ile Derik kentleri hiç çatışma yaşanmadan Demokratik Birlik Partisi’ne (PYD) bağlı Batı Kürdistan Halk Savunma Birlikleri'nin eline geçti. Bu gelişmeden kısa bir süre sonra da Esad, Mardin’in Nusaybin ilçesinin hemen karşısında yer alan Kamışlı kentinden de çekildi.
PYD'nin bölge üzerindeki nüfuzu artınca, bu sefer Suriyeli Kürt gruplar arasında rekabet doruk noktalara gelerek Afrin bölgesinde silahlı çatışmaya dönüştü.
Tamamını okuyunuz >>
(PDF)


Bir Annenin Çığlığı: "Bu Hükumet Bu Devleti Koruyamadı!"



Türkiye, bölge üzerinde bir yüzyıl önceden oynanmaya başlanan “Büyük Oyun”un değişmeyen oyun kurucu failleri ile “bu sefer yenenle olacağız.” diyen bir zihniyetin hakim olup yönettiği bir dönemden geçiyor. Türkiye’yi yöneten güçler bu “Büyük Oyun”un bölgedeki yerli oyuncusu olmayı üstlendiklerini açıkça ilan ediyorlar.
Bu durum son yıllarda daha da alenileşerek Türk siyasetine yön veren ve onu yönetenlerin hedef ve uygulamaları ile Türk milletinin varlığını açıkça tehdit eden, akıbeti meçhul bir yolda hızla yol alıyor.
Ancak, Türkiye’yi yöneten zihniyet, bölgedeki yüzyıllık “Büyük Oyun”un esasta kimi yenmek  için kurulduğunu unutmuşa benziyor. Türk milletinin ecdadının bin yıl boyunca yönettiği gibi, yurt da yaptığı ve fakat bu oyunun kurucularına terkettiği topraklara onların vereceği ata binerek gideceğine samimi olarak inanmışa benziyor. Bağırıyor, çağırıyor, tutup çekiyor, itiyor, kakıyor, harcıyor, eziyor, hiç birşey yapamazsa ağlıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve milleti açıkça bir nöbet hali ile karşı karşıya.
Tamamını okuyunuz >>

(PDF)


Bir Annenin Çığlığı: "Bu Hükumet Bu Devleti Koruyamadı!"


“Şu anda benim ağzımda on parmağım olduğu gibi, siz Romalıların ağzında da on diliniz var. Biriyle bana, diğeriyle benim kölelerim Uar-hunlara yalan söylüyorsunuz. Sizin hükümdarınız benimle barış görüşmelerini sürdürürken, diğer yandan da efendisinden kaçan benim kölelerim Uar-hunlarla anlaşma yaptığı için çok yakında bu hareketinin cezasını çekecek. Fakat Uar-hunlar Türklerin tebaası olarak istediğim zaman bana gelirler. Siz Romalılar, neden benim devletimin elçilerini kendi gittiğiniz yoldan başka bir yol olmadığına inandırmak için Kafkaslar üzerinden gönderdiniz? Siz bunu, yolun güçlüğünü hesaba katarak Roma topraklarına hücumdan vazgeçmem için yaptınız! Ama Dinyeper nehri nerede, Tuna nereye akar, Meriç nereye dökülür, kölelerim Uar-hunlar hangi yoldan Roma diyarına vardılar… hepsi bana açık. Sizin gücünüz de benim için sır değil. Güneşin ışıklarının ilk doğduğu yerden battığı yere kadar bütün topraklar benim hakimiyetimin altındadır. Şu bedbaht Alanlara ve hatta Unigurlara bakın. Engin cesaretleriyle coşup, güçlerine güvenerek muzaffer Türk milletine karşı çıkmaya cür’et ettiler, ama ümitleri boşa çıktı. Bu yüzden tebaamız ve kölemiz oldular.”
Tamamını okuyunuz >>
(PDF)


Rusya Federasyonu'nda Anıtlar, Tarih ve Vatan Severlik: Kuzeyin Geyik Yetiştiricileri ve Tuvalar

Bilindiği gibi Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin 31 Ekim 2016 ‘da Astrahan'da yapmış olduğu toplantıda yeni yılı Rusya Milleti yılı olarak ilan etmiştir. Uzun zamandan beri bu konu Rusya Federasyonu'nda gerek bilim insanları gerekse toplumun ileri gelenleri tarafından tartışılmakta idi.
Rusya Federasyonu'nda artık zorlayıcı bir unsur olarak ortaya çıkan ortak kimlik sorunu  “Rusya Milleti”, farklı etnik kökenlerden gelen çeşitli gençlik örgütlerinin liderlerinin katılımı ile 13 Şubat 2017 günü V. Zorin’in yönetmiş olduğu Millî Soru “Natsionalnıy Vopros” isimli programın 39. bölümünde tartışılmıştır.
Bizce –Rusya Milleti- düşünsel felsefî bir proje olarak algılanmalı ve günümüz Rusya Federasyonu kimlik politikalarını anlamada bir husus olarak takip edilmelidir.  

Tamamını okuyunuz >>
(PDF)


Rusya Federasyonu'nda Anıtlar, Tarih ve Vatan Severlik: Kuzeyin Geyik Yetiştiricileri ve Tuvalar

Türk Dünyası yalnızca Asya kıtasının kalbi değildir. Sinir uçları Avrupa’nın içlerine kadar uzanır. Onun tarihî coğrafyasının verdiği bu özelliği Dünyamızın geleceğini de belirleyecek kadar hayatî bir değere sahiptir. Dünya, son yirmi yılını, geleceğine hükmetmek isteyen devletlerin ve toplumların çoğu çoktan çöplüğe atılmış, moral ve ahlakî ilkeleri değil yalnızca, tarihin nasıl ve neye göre işlediğini, ilerlediğini hiçe sayan proje uygulamalarıyla, denemeleriyle geçirmiştir.Proje uygulama alanlarının, Türk Dünyasının da içinde olduğu alanlar olduğunu tekrarlamaya gerek yoktur. Yeni güzergâhların da ilavesiyle “İpek Yolu”nun yeniden inşası projesinin modern çağın türlü “ipekleri”nin bu yollarla taşınması keyfiyetinden başka bir şey olmadığını söylemek de bir yenilik değildir. Burada bizim için önemli olan Türk Dünyasının, iştah kabartan zengin kaynaklarının akışının sağlanacağı bir yoldan ibaret olmadığının nasıl gösterileceği, bu zengin kaynaklara sahip olanların açık dünyaya bunu nasıl idrak ettirebileceği meselesidir. Bu mesele, ancak Türk Dünyasının yalnızca bir zengin kaynaklar dünyası olmadığı, önce bu kaynaklara sahip olanlar tarafından idrak edildiğinde çözülecektir.

Tamamını okuyunuz >>
(PDF)


KÖKSAV - Hassas Konular: Adnan Sofuoğlu, Atatürk'ten Günümüze Hatay Meselesi ve Türkiye-Suriye İlişkileri

Soğuk Savaş dönemi Türkiye-Suriye ilişkilerini Hatay Meselesinin yanı sıra Su ve Güvenlik konuları da doğrudan etkileyecektir. Nitekim 1960’lı yıllarda Türkiye ile Suriye arasında Su Meselesi ortaya çıkmıştır. Havzada memba ülke olan Türkiye’nin su kaynaklarından faydalanma projelerine ağırlık vermesi hem Suriye’de hem de Arap dünyasında egemenlik ve çıkarlara ilişkin kaygıların ortaya çıkmasına sebep oldu. Özellikle, Fırat nehri üzerinde yer alan Keban, Karakaya ve Atatürk barajlarının inşa sürecinde ilişkiler daha gergin bir hâl almıştır. Tamamını okuyunuz >>


M. Derviş KILINÇKAYA -King-Crane Komisyonu ve Amerika Birleşik Devletleri'nin Ortadoğu’ya Emperyal İlgisinin Başlangıcı, KÖKSAV Hassas Konular . 6 Mart 2012

King-Crane Komisyonu'nun Suriye, Çukurova ve İstanbul'da yaptığı çalışmalar ABD'nin amaçlarını gerçekleştirmeye çalışırken yürüttüğü başarılı "halkla ilişkiler" organizasyonu hakkında bize iyi bir fikir vermektedir. 1918'deki feci mağlubiyetin yarattığı ortam içinde özellikle İstanbul'da Amerikan Eğitim Kurumlarının tedrisatından geçmiş aydınlar aracılığıyla Türkiye'de birbirinden farklı gerekçelerle Amerikan etkisine girmeye teşne bir elit çevrenin varlığı ve bunların kolayca işbirliğine yöneltilebileceği ilk kez sınanmıştır. Şüphesiz, bu durum sadece Türkler için değil fakat Araplar ve Ermeniler için de söz konusudur. Komisyon belgelerinin internet aracılığıyla herkesin istifadesine sunulurken yapılan "Restoring Lost Voices of Self Determination" takdim başlığı bile okumayı bilenlere çok şey anlatmaktadır. Tamamını okuyunuz >>


KÖKSAV KÖK ARAŞTIRMALAR

Ermeni İddiaları Çerçevesinde Araştırılması
Gereken Konulardan Birkaçı
(PDF)Yeni!

Prof.Dr. Birsen KARACA
(Ankara Üniversitesi)

8 Mayıs 2012

Birleşik Devletler Çatısı Altında Ermeniler:
Oluşumlar ve Faaliyetler
(PDF)Yeni!

Emrah BÜKE
(Ankara Üniversitesi, SBE)

8 Mayıs 2012

Yunan Tarihinin Suskunluk Noktası:
Anadolu'dan Yunanistan'a Göçen Rumlar
(PDF)Yeni!

Özlen IŞIK
(Ankara Üniversitesi, SBE)

8 Mayıs 2012

Kafkasya'dan Karadeniz'e "Büyük Ermenistan Projesi" :
İddialar ve Gerçekler
(PDF)

Prof.Dr. Mehmet OKUR
(Karadeniz Teknik Üniversitesi)

12 Ocak 2012

Rus İşgali Sonrasında Azerbaycan Topraklarında Ermeni İskânı (PDF)

Dr. Fahri VALEHOĞLU-HACILAR
(Azerbaycan Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı)
12 Ocak 2012
1919-1922 Arasında Anadolu'da Türk-Ermeni İlişkilerine Genel Bir Bakış (PDF)

Yrd.Doç.Dr. Recep KARACAKAYA
(Karabük Üniversitesi)
12 Ocak 2012
Birinci Dünya Savaşı Sırasında Ermenilerin Faaliyetleri Üzerine Bazı Tespitler (PDF)

Dr. Ü. Gülsüm POLAT
(Gazi Üniversitesi)
12 Ocak 2012
Lozan Konferansı'nda Ermeni Sorunu (PDF)

Prof.Dr. Temuçin Faik ERTAN
(Ankara Üniversitesi)
12 Ocak 2012
Siberuzayda Fransız-Ermeni Cemaatinin "Soykırım" Söylemi Üzerine Bir Deneme (PDF)

Doç.Dr. Saime Selenga GÖKGÖZ
(Hacettepe Üniversitesi)
12 Ocak 2012
Genişletilmiş Orta Doğu Projesi'nde Enerji Kaynaklarının Önemi
Dr. İlyas SÖZEN
Uluslar Arası Hukuk ve Irak Savaşı'nın Meşruiyeti
Dr. Mehmet Akif OKUR
A. Cengiz KÖKSEOĞLU, KORUNMAYA MUHTAÇ ÇOCUKLAR, KÖK Araştırmalar XI/2 Güz 2009

Korunmaya muhtaç çocuk sorunu her toplumda var olan ve çözülmesi gereken bir sorundur. Korunmaya muhtaç çocuklara yönelik verilen sosyal hizmetlerin başında ailenin desteklenmesine yönelik hizmetler gelmektedir. Çocuğun sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi için kendi ailesinin yanında bakılması ve korunması ilk hedef olarak benimsenmelidir. Bu amaçla, korunmaya muhtaç aileler maddî yönden desteklenmelidir. Bu mümkün değilse kurum bakımı yöntemi uygulanmalıdır. Koruyucu aile ve evlatlık yöntemi de korunmaya muhtaç çocuklara yönelik hizmetlerdendir. Ülkemizde, korunmaya muhtaç çocuklara yönelik hizmetler, 1983 yılında çıkarılan 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu hükümlerine göre yürütülmektedir.Devamını okuyunuz (PDF)>>


KÖKSAV 20. Yıl

Türk İstiklâl Mücadelesi'nin Arnavutluk Cephesi

Dr. Halil ÖZCAN
(Tarihçi)


22 Aralık 2011

Yaklaşık 500 yıl Osmanlı Devleti hâkimiyeti altında yaşayarak Türklerle kader birliği yapan Arnavutların büyük çoğunluğu Müslümanlığı kabul ederek devletin aslî unsurlarından biri olmuştur. Bunun sonucunda Arnavutlar, devletin yönetimiyle bütünleşerek asker-sivil bürokratik kadrolar içerisinde kolayca yükselebilmişlerdir. Devamını okuyunuz >>


KÖKSAV 20. Yıl

"Halden İstikbale Türk Varlığı: Meselelerimiz, Hedeflerimiz" Toplantısı Açış Konuşması

Prof.Dr. F. Sema Barutcu ÖZÖNDER
(KÖKSAV Başkanı)

22 Nisan 2011

KÖKSAV'ın 20 yılı, yeni bir Türk ve dünya dengesine geçişin yaşandığı bir yirmi yıllık zaman dilimine denk gelir. KÖKSAV'ın kuruluş yılı Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetlerinin yanına yeni bağımsız Türk devletlerinin eklendiği bir yıldır. Devamını okuyunuz >>


KÖKSAV 20. Yıl

Türk Dünyası Enerji Kaynakları ve Türkiye

H. Nadir BIYIKOĞLU
(Botaş E Genel Müdür Yrd.)

22 Nisan 2011

Dünyadaki bağımsız Türk varlığı; Türkiyemiz ve K.Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile birlikte, 1991 yılında SSCB'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını yeni kazanan Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan'ı da içine alacak şekilde genişlemiştir. Yeni Türk devletinin her biri, tarihî ve kültürel varlıkları yanı sıra sahip oldukları yeraltı zenginlikleri ve enerji kaynakları ile de dünya siyaseti ve ekonomisinde yerlerini almışlardır. Devamını okuyunuz >>


KÖKSAV 20. Yıl

Hazar Havzası Türk Devlet ve Topluluklarında Millet-Devlet Meseleleri

Prof.Dr. Nesib NESİBLİ
(Azerbaycan Araştırmaları Vakfı Bşk.)

23 Nisan 2011

Dünyadaki bağımsız Türk varlığı; Türkiyemiz ve K.Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile birlikte, 1991 yılında SSCB'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını yeni kazanan Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan'ı da içine alacak şekilde genişlemiştir. Yeni Türk devletinin her biri, tarihî ve kültürel varlıkları yanı sıra sahip oldukları yeraltı zenginlikleri ve enerji kaynakları ile de dünya siyaseti ve ekonomisinde yerlerini almışlardır. Devamını okuyunuz >>


KKTC

Bir Öfkenin Düşündürdükleri

Vecihi Acun
(KÖKSAV YK Üyesi)

3 Mart 2011

Erdoğan'ın 28 Ocak açıkhava toplantısı üzerine yaptığı öfke dolu konuşma, KKTC-TC ilişkilerinde çok boyutlu bir muhasebe ve durum değerlendirilmesi yapılması için fırsat yarattığından faydalı olmuştur.
Bu tartışmalara katılmadan önce, bir gerçeği tekrarlamakta ve bazı çevrelere hatırlatmak yarar vardır; Kıbrıs sorununun kökeninde, Rumların ve Yunanlıların adanın Yunanistan'a bağlanması ülküleri yatar. Buna karşı, kalıcı çözüm ve barış için, KKTC'nin tanıtılması, tanınması şarttır.
Kıbrıs Türkleri, Rum şiddet eylemlerine karşı, bütün bir toplum olarak direnmiş, Millî Cephe, Meclis-i Millî, Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu, Volkan ve Türk Mukavemet Teşkilatları ile varoluş savaşı vererek, sonunda, Atatürk'ün vasiyetinden bile haberdar olamayan anavatan yöneticilerinin ilgisini çekmeyi başarmışlardır. Kıbrıs sorunu konusunda, daha 1954 yılında Dışişleri Bakanı F. Köprülü'nün ağzından "bizim Kıbrıs diye bir davamız yoktur" diyebilen Türkiye, Kıbrıs Türklerinin 100 yılı aşkın direnişlerinin sayesinde anavatan ve taraf olabilmiştir. Devamını okuyunuz >>


KKTC

Kıbrıs ve Türkiye'ye Yapılan Baskılar*

Prof.Dr. M. Cihat Özönder
(KÖKSAV Daimî Şeref Bşk.)

09 Şubat 2011

Türkiye, yeni yüzyıla, dünya üzerindeki küresel etkileri git gide daha çok hisseder bir şekilde ve uluslararası ilişkiler örgüsü içinde bazı dayatmaların sonucunda yapısal değişmelere zorlanarak girmiştir.
Bu dayatmaların en önemlilerinden biri, hiç şüphesiz Kıbrıs konusundaki uygulamalardır. Bu uygulamalar sonucunda uzunca bir zaman dilimi içinde Türkiye'de bilhassa politikacılar, aydınlar ve kitle iletişim araçlarının yönlendiricileri arasında oluşturulan ayrılıklar keskinleştirilmiş, Türkiye ve Kıbrıs Türk kamuoyu ikiye bölünmüştür. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Cumhurbaşkanı sayın Rauf DENKTAŞ ve TÜRKİYE aleyhinde milyonlarca dolar dağıtılarak mitingler yaptırılmış, köşe yazarlarına yazılar yazdırılmış, televizyonlarda programlar yaptırılmıştır. Avrupa Birliği temsilcisi bayan Karen Fogg'un ortalığa saçılan not, mesaj ve belgeleri ile gerek Kıbrıs, gerekse Güneydoğu Anadolu'yu bölme, ayırma - ki uluslararası dilde bunun adı "seperatizm"dir- faaliyetleri de belgelenmiş durumdadır.

* Son günlerde Türkiye ve Kıbrıs Türklüğünün ayrılmaz bütünlüğü üzerinde bir kez daha denenen oyunun özünden hiçbir şey kaybetmediğine dikkat çekilmek maksadıyla Prof. Özönder'in KÖK Araştırmalar dergisi IV-2 (Güz 2002) sayısında çıkan, ancak hâlâ güncelliğini koruyan yazısının devamını okuyunuz >>


KKTC

Kıbrıs Sorununun Hakça Çözümü KKTC'nin Yaşatılmasına Bağlıdır (PDF)
Vecihi Acun
10 Nisan 2010

KKTC

Kıbrıs Sorunu: Bir Hatırlama (PDF)
Vecihi Acun
10 Nisan 2010

ZARURİ AÇIKLAMA

Vakfımız KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı
kurulduğu 1991 yılından bugüne Türk sosyal ve beşeri bilimleri alanlarında araştırma ve incelemeler yapan
gönüllü bir kuruluştur.

Son günlerde Vakfımızın logosu, kısa adı ve uzun adı kullanılarak Vakfımızla hiç bir şekilde ilgisi olmayan dokümanların Vakfımızın bir çalışması gibi gösterilerek
sanal ortamda yayımlandığı görülmüştür.

Vakfımızın kendi sitesi dışında yayımlanmış hiç bir dokümanla ilgisi olmadığını ve
bu konuda her türlü yasal işlemlerin başlatılmış olduğunu kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.

KÖKSAV Yönetim Kurulu
13 Ağustos 2010, Ankara

Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır.
O satıh bütün vatandır.

Mustafa Kemal ATATÜRK

KÖKSAV HASSAS KONULAR

KÖKSAV

Kimlik Sorunu (PDF)
Prof.Dr. Cihat Özönder
24 Temmuz 2010

KÖKSAV

Devlet Dediğimiz Kavram (PDF)
Prof.Dr. Cihat Özönder
24 Temmuz 2010

KÖKSAV

Kürtçe TV Ülkeyi Ateşe Atar (PDF)
Prof.Dr. Cihat Özönder
24 Temmuz 2010

1
ABD'nin Irak'ı İşgalinin Bölge Ülkelerine Etkisi
Dr. Aydın Beyatlı

Rauf Denktaş KKTC Cumhurbaşkanı 13 Ocak 2012 - KÖKSAV


KÖKSAV'DAN AÇIKLAMA

Irak'ta Türkmen, Doğu Türkistan'da Uygur varlığını
yok etmek için sürdürülen pervasız saldırıları
en ağır bir biçimde lanetliyor,
Irak'ta Amerikan işgalinden,
Doğu Türkistan'da Çin işgalinden bugüne kadar
sistemli olarak yürütülen Türkmen ve Uygur soy kırımına ülkemizde sessiz ve seyirci kalmayı siyasetlerinin
adeta bir parçası haline getiren
anlayış ve uygulamayı
şiddetle kınıyoruz.


KÖKSAV
26 Nisan 2013

DOĞU TÜRKİSTAN

KÖKSAV Koza 1. Cadde 118/12 Gaziosmanpaşa 06670 Çankaya / Ankara
Tel: +90312 232 43 73 | Faks: +90312 231 04 74 | E-Posta: koksav@koksav.org.tr
Telif Hakkı © KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı . 1991- Ankara
http://www.koksav.org.tr